Page 117 - Life in Life - Nisan 2015
P. 117
Kimse duymasın bilmesin diye Karadeniz Kitabı’nda 62
sessiz ağlıyor insan bazen. yazarın unutulmaz çocukluk
Gece yarısı kimseyi uyandırma- anıları yer alıyor. Karade-
dan yağan o yağmur gibi. Kimse niz Bölgesi denize paralel
bilmez yağıp geçmiştir. Sabah uzanan dağların gölgesinde,
kalkıp pencerenizi açtığınızda dinmeyen yağmurlar altında
içeri giren o tatlı soğuk esinti ve büyümüş dirençli, çalışkan ve
kokudan anlarsınız yağmurun tez canlı insanların coğrafya-
yağdığını. Bu kitabı okurken sıdır. Karadeniz insanı çok az
alacağınız o esintiyle diyeceksiniz şeyin önünde eğilir; bunlardan
ki; “bir Elif yağmuru yağmış bir adamın yüreğine” biri de yağmurdur. Orada
Namazlar gibi vakti olsa seni özlemenin... Alırız yağmur sesi altında geçmiş
abdestimizi Yalandan yağmurlu İstanbul gecelerinde geleceğe devredilir. Bu kitapta
Özleriz adam gibi...Sen yoktun o zamanlar, çocuk- Karadeniz’in aydınlık, dirençli yüzünü 1940’lar-
luğumda en çok yağmuru severdim ben...Ne zaman dan günümüze kadar değişik zaman aralıklarında
bu coğrafyada çocukluğunu geçirmiş insanların
bir dert gelse bana, yağmur yağar, dinler, dokunur, anılarından okuyacaksınız. Bu hatıralar sadece
ve topraktan kalkan o kokuyu koklardım... Ateşim sö- geçmişe doğru söz almıyor, şimdiki zamanın hangi
nerdi.. Sonra büyüdüm.. gözlerini gördüm, Yandım, kökler üzerine yükseldiğini ve geleceğe nasıl bir
yağmur yağdı, ve ilk kez sönmedim... Ben yağmurdan yük taşıdığını bölgenin folklorik değerleri üze-
daha fazla bi seni sevebildim.. rinden de görünür kılıyor. Karadeniz Kitabı’nda
yeşille mavinin, yani yağmurun çocuklarının,
kardeşlik duygusunu kaybetmeden geçmişten
bugüne omuz omuza yürüyüşüne ve yoksulluğun
bir gelin gibi süslenip oyuna dönüştürülüşüne de
Rossini’ye en büyük tanık olacaksınız.
bestecinin kim olduğunu
sormuşlar, o da “Beet-
hoven” diye yanıtlamış.
“Peki Mozart?” denince
Rossini, serinkanlı bir
şekilde cevabı yapıştır-
mış: “Mozart en büyük “Sesler, iniltiler, feryatlar ve
uzaktan duyulan patlamalar der-
besteci değil, tek besteci.” ken bir postalın karnına doğru
Aynısı Joan Copjec için
de söylenmeli: Amerikalı bastırdığını fark etti. Son bir gay-
Lacancıların “en büyü- retle başını kaldırıp baktığında
ğü” değil, çok daha radikal anlamda yüzünde gaz maskesi takılı olan
Amerikalı tek Lacancı o. Bu yeni kitabı herhangi bir İngiliz yüzbaşısı görmüştü.
bir ölçüte göre “büyük” değil, “büyüklük” ölçütle- Kafasına doğrultulan silahtan
çıkan mermi ile şehid olmadan
rini yeniden tanımlıyor. Kitapta Lacancı psikalaniz
önce işittiği son sözler ibret veri-
ve feminizm her iki alanı da yeniden yapılandıran ciydi; Çanakkale’nin intikamı!”
bir şekilde bir araya geliyor. Tut Ki Kadın Yok’u
okuduktan sonra hâlâ eskisi gibi devam edenler, “Üzülerek söylemeliyim ki şimdiye kadar sana hep
yirminci yüzyılda filojistonu savunan fizikçile- 1915’te Çanakkale’nin nasıl geçilmediği anlatıldı.
re benzeyecektir. Joan Copjec’in kitabı ancak Ben sana tüm bu operasyon’un sonunda 1918’te nasıl
Beauvior’nın İkinci Cins’i gibi kitapların yaklaşa- geçildiğini anlatacağım. 100 yıldır tarih diye dinle-
bileceği bir düzeyde. diklerin sadece bir MASALDI ve sen UYUDUN. 100
yıl sonra ben sana gerçek bir Kâbusu anlatıyorum,
Uyanman için!”
117