UV (Ultraviyole) Işınlarının Etkileri ve Güneşten Korunma

Prof. Dr. Metin Görgü
Estetik, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi

Ultraviyole (UV) ışınlarının cilt yaşlanmasında ve cilt kanseri oluşumunda rol oynadığını biliyoruz. UV ışının doğasını, etkilerini anlamak, yarar ve zararlarını, korunma biçimlerini bilmek sağlımız için önemlidir. Güneşin etkilerini üzerimizden uzak tutmanın iki önemli avantajı vardır. Cilt genç kalır, daha az leke, daha az kırışıklık, daha güzel görünüm. Diğer önemli avantajı ise ultraviyole ışınlarına bağlı gelişen cilt kanseri riskini azaltır.Tabi güneşin yararlı etkilerinden faydalanmayı da ihmal etmemek gerekir.

Güneşin yararları ve zararları

Güneş ışığı hayatın varlığı için gereklidir, örneğin fotosentez hayatın varlığı için vazgeçilmezdir, insan psikolojisi üzerinde olumlu etkisi vardır, güneşli havalarda kendimizi daha iyi hissederiz, vücutta vitamin D üretimi için gereklidir, mikroplar için öldürücüdür.

UV ışınları deride yaşlanmaya ve hatta maruz kalış süresine, sıklığına, ışın yoğunluğuna ve cilt rengimize bağlı olarak cilt kanseri oluşumuna neden olmaktadır. UV ışınları ciltte ciddi hasar oluşturur ve uzun süreli güneş etkisi erken yaşlanmaya neden olabilir. Olumsuz etkileri arasında güneş yanığı, belirgin kırışıklıklar, ciltte kaba görünüm, görünür kılcal damarlanma (telenjiektaziler), pigment artışı, cilt lekeleri, allerji, cilt bağışıklığının baskılanması ve zamanla gözlerde katarakt oluşması sayılabilir. UV ışını ve Vitamin D üretimi; UV B camdan geçemez, Vitamin D yapımı için gerekli olan UVB dir. Camdan geçemediği için Vitamin D eksikliği için dışarıda güneşlenmek gerekir. D Vitamini için uygun saatlerde 30 – 45 dk güneşlenmek yeterlidir. Çıplak cilt alanının yaklaşık %20 civarı olması gereklidir. Örneğin gövdenin ön yüzü, ya da tüm sırt gibi.

Güneşin kanser etkisi

UV ışınlarının, güneşe maruz kalan yüz, boyun, el ve diğer vücut bölgelerinde iyi huylu, kötü huylu ve kötü huyluya dönüşebilen bir çok cilt lezyonuna neden olduğu kanıtlanmış bilimsel bir gerçektir. UV ışının cilt kanseri riski ile önemli derecede ilişkili olduğu bilinmektedir. Cilt Kanserlerinin % 90’ı güneşin UV radyasyonuyla ilgilidir.

Cilt tipinin önemi

Cilt tipleri cilt rengi, saç rengi, göz rengi, cildin güneşe verdiği tepkiye göre sınıflanmaktadır. Tip 1 açık tenli, sarı, kızıl saçlı, renkli gözlü ve güneşte hemen yanan hiç bronzlaşmayan bireyleri tanımlarken, Tip 6 ya doğru cilt, saç ve göz rengi koyulaşırken, cildin güneşte yanma oranı azalmakta ve bronzlaşma oranı artmaktadır. Melanin pigmenti cildi UV ışınlarından korumaktadır, açık renk ciltlerde UV etkisi çok daha fazla görülmekte, açık renk ciltlerde cilt kırışıklıkları, cilt lekeleri, cilt kanseri daha fazla görülmektedir.

UV (Ultraviyole) Işını

Gözümüz 400 nm – 1000 nm arasında dalga boyuna sahip ışıkları görebilmektedir. 1000 nm den daha uzun dalga boyuna sahip ışınları göremeyiz, bu ışınlara Kızılötesi yani Infrared ışınlar denir. Benzer olarak gözümüz 400 nm den daha kısa dalga boyundaki ışınları da göremez, bu ışınlara Morötesi yani ULTRAVIOLE ışınlar denir. Ultraviole ışınları elektromanyetik spektrumda 100-400 nm dalga boyu arasında bulunan ışın grubudur. Güneşin yeryüzüne ulaşan ışınlarının yarısı kızılötesi, yarıya yakını görünür ışınlar ve %5 kadarını morötesi ışınlar (UV) oluşturmaktadır. Ozon tabakası 285 nm altındaki ışınları yani UVC ışınlarını geçirmemektedir. UVA (320-400 nm), UVB (285-320 nm) ve UVC (100-285 nm) olarak dalga boylarına göre 3 gruba ayrılır. UVC, cilt için zararlı ve kanser oluşumunu tetikler, ancak atmosferdeki oksijen ve ozon tarafından emilir ve yeryüzüne ulaşamaz, bu nedenle cilt üzerinde bir etkisi görülmez, daha çok bazı ortamlarda sterilizasyon için mikrop öldürücü olarak kullanılır.

UVB ışınının önemli kısmının atmosfer tarafından filtrelenmesine rağmen yeryüzüne ulaşan kısmı cilt üzerinde etkili olur. UVB kanser oluşumunu tetikleyen bir etkiye sahiptir. UVB ışığı, DNA’ya zarar verir ve hücrelerin kendini onarma yeteneğini engeller. Güneş Koruyucu Kremler Yapılan bilimsel araştırmalarda güneş koruyucu krem kullanan kişilerde cilt yaşlanmasının daha düşük olduğu görülmüştür. Koruyucular, cilt kanserini önlemede önemli rol oynar. Güneş ışığından gelen UV ışınlarından korunmak suretiyle, cilt kanserine öncü olan hasarların büyük kısmı önlenebilir.

İyi bir güneş koruyucu krem hem UVA hem UVB’ ye karşı etkili koruma sağlamalı, alerjik olmamalı, kullanımında oluşturduğu görüntü kozmetik olarak kabul edilebilir olmalı, toksik olmamalı, güneş ışığı altında stabil kalmalı, suya dayanıklı olmalı, deriye nüfuz etmemeli, ayrıca, herhangi bir reaktife veya zararlı yan etkiye neden olmadan, emilen ışık enerjisini dağıtma, yansıtma veya bloke etme özelliğine sahip olmalıdır.

Yazının devamı Ocak 2018 sayısındadır.

Ağrısız Doğum Yöntemleri Nelerdir?

Prof. Dr. Berrin Günaydın
Gazi Üniversitesi
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı

Günümüzde, travay-doğum ağrısı için anne adaylarına bir takım ağrı giderme seçenekleri sunulmaktadır. Travay-doğum ağrısının yönetiminde başlıca epidural blok veya vücuda enjeksiyon yoluyla ağrı kesicilerin uygulandığı sistemik/ parenteral uygulama yöntemleri mevcuttur.

Kimlere “ağrısız doğum” yapılır?

Ulusal ve Uluslararası Kadın Hastalıkları ve Doğum Dernekleri tarafından belirtildiği gibi ‘doğum eylemi nerdeyse başka hiçbir koşulda kabul edilemeyecek oranda ağrılı ve ancak bir doktorun gözetiminde gerçekleştirilen güvenli bir girişim’ olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle eğer herhangi tıbbi bir engel yoksa annenin isteği, doğum eylemi sırasında “ağrısız doğum” uygulamalarından biriyle ağrının giderilmesi için yeterli bir koşul olarak sayılmaktadır. Ağrısız doğum amacıyla sunulan farmakolojik yöntemler arasında epidural, travay-doğum eylemini en az baskılayan ve en etkin altın standart yöntem olarak kabul edilmektedir.

Epidural ile travay-doğum ağrı nasıl geçer?

Travay-doğum sürecinde ortaya çıkan ağrılı uyaranların, epidural bölgede omurga içinde bloke edilerek beyine iletilmemesi sonucunda ağrı geçer. Epidural yöntemde ağrıyı ortadan kaldırmak için yaklaşık bel altı seviyesinde omurlar arasından epidural mesafeye yerleştirilen kateter aracılığıyla uzun etkili bir lokal anestezik (örneğin; bupivakain) ile yağda çözünen bir opioid (örneğin; fentanil) enjekte edilir. Bu ilaçlar, rahim ve rahim ağzından kalkan ağrıyı omurgada yer alan omurilik aracılığıyla beyine taşıyan sinirleri bloke ederler. Böylece o bölge uyuşur. Rahim kasılmaları sırasında gebe ağrı duymaz ve daha rahat bir travay süreci geçirir.

Etkin ve başarılı bir epidural analjezide amaç, bacaklarınızı hareket ettirebilmenizi ya da travay sırasında ıkınabilmenizi engellemeden doğumu gerçekleştirmenizi sağlamaktır. Hatta travay sırasında ayağa kalkıp yürümenize olanak veren ilaç protokolleri ile yapılan “yürüyen epidural” olarak bilinen bir teknik söz konusudur. Ancak ayağa kalkıp doğumhane içinde dolaşmak için yeterince gücünüz olsa da birçok hastanede epidural kateter takıldıktan sonra güvenliğiniz nedeniyle buna izin verilmeyebilir.

Epiduralden uygulanan ilaçların fetus ve yenidoğana etkisi var mı?

Epidural kateterden uygulanan ilaçlarla ağrı tam olarak giderilmesine rağmen plasenta yoluyla lokal anestezikler çok az veya ihmal edilebilir miktarda fetusa geçer. Opioidler ise plasentayı geçerek fetal dolaşıma katılınca, fetal kalp hızı hafif değişebilir fakat bu kalp hızı değişikliğine bağlı bilinen ciddi bir etki yoktur.

Bebeğin anneye göre daha yavaş olmakla beraber bu ilaçları yıkma kabiliyeti vardır. Ancak anneye verilen bu ilaçların bebeği olumsuz etkilemesi beklenmez. Bebekte anneye verilen ilaçların etkisini görme şansı, doğumun zamanına göre ilaçların verilmesine bağlı değişir. Bebeğin ilaçları yıkmak için yeterli zamanı varsa çok az etki görülür. Pek çok doktor anneye verilen opioidler dahil önerilen dozlarda verilen ilaçların bebek açısından güvenli olduğunu düşünmektedir.

Anne adayı olarak size epidural nasıl yapılır?

Takipli olduğunuz hastaneye veya doğum kliniğine normal doğumunuzun beklendiği tarihte doğurmak için başvurduğunuzdatravay-doğum eyleminizin başlayıp başlamadığı ve rahim ağzınızın açıklığı kadın doğum doktorunuz tarafından kontrol edilir. Eğer ağrısız doğum isteminiz var ve yapılmasında tıbbi bir engel yoksa daha önce bilgilendirilmiş bile olsanız epidurali yapacak anesteziyolog tarafından kısaca tekrar bilgi verilerek öncelikle aydınlatılmış yazılı onamınız alınır (resim 1). Daha sonra damar yolunuz açılarak sıvı takılır ve artık aç kalmanız istenir. Bu arada kolunuza takılan tansiyon aleti manşonuyla kan basıncınız ve parmağınıza takılan prob ile de oksijen satürasyonunuz monitörize edilerek takip edilmeye başlanır. Ayrıca kadın doğum doktorları tüm travay-doğum süresince fetal kalp hızı ve rahim kasılmalarınızı da kardiyotakografla sürekli takip ederler.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği tarafından 9 haftada bir düzenlenen gebeleri ağrısız doğum hakkında bilgilendirme amaçlı sunum eşliğinde kitapçıklar dağıtılarak interaktif eğitim toplantıları yapılmaktadır. Kliniğimizde epidural kateter takılması için genellikle oturur pozisyonda bel seviyesinde orta hattan cilt bölgesinin dezenfeksiyonu ve girişim bölgesinin steril örtüyle hazırlanmasından sonra cilt-cilt altının lokal anestezik ile uyuşturulması sırasıyla başlanır (resim 1). Gebeye oturduğu yerde öne doğru eğilerek çenesini boynuna ve belini dışarı çıkarması adeta anne karnında cenin pozisyonunu alması tarif edilir. Bu pozisyonda uyuşturulmuş yerden epidural iğnesiyle girilerek kateter epidural aralığa yerleştirilerek epidural iğnesi çıkarılır ve sadece epidural-kateter sırtınıza sıkıca bantla tespit edilir. Sırtüstü yatırılır yatırılmaz gerekli testler yapılarak epidural kateterinizden lokal anestezik ve opioid içeren ilaç solüsyonu uygulanır. Epiduralden önce 0 ile 10 arasında skorla (0: hiç ağrı yok, 10: dayanılmaz en şiddetli ağrı) belirlemiş olduğunuz doğum sancılarınızın şiddetini gösteren ağrı skorunuzun yaklaşık 20 dk içinde sıfıra kadar ineceği ve travayın ilerlemesiyle zaman içinde artacağı ancak ağrı skorunuzun 0 ile 3 arasında kabul edilebilir olduğu bilgisi verilir. Böylece gebenin epidural katetere bağlanan ayarlı bir pompa aracılığıyla ağrısını düğmeye basarak alacağı ilaçlarla kontrol edeceği söylenir. Bazen de pompa olmadan yine ağrı gereksinimine göre belirlenerek kateterden manuel olarak ilaç verilebilir. Gebeye bu süreçte pelvis taban kaslarında bir miktar güçsüzlük olsa da rahim ağzı tam açılmış (10 cm) olup, doğum için ıkınmalar başlatıldığında sancılarla senkronize komutla istemli ıkınma da bir sorun olmayacağı belirtilir. Travay ne kadar uzun sürse de kateterden ağrı kesici ilaç uygulaması devam edilir. Vajinal doğum gerçekleştikten ve anne yatağına alındıktan sonra epidural kateter çekilebilir. Ancak travay ilerlemez ve sezaryenle doğum kararı alınırsa da ağrısız doğum için takılmış olan bu kateter sezaryen anestezisi için de rahatlıkla kullanılabilir. Bu durumda epidural kateterden, sezaryen sonrası ağrının kontrolünde de efektif olarak faydalanılmaya devam edilir.

Epidural kimlere yapılmaz?

Başlıca kanama-pıhtılaşma bozukluğu (koagülopati) veya geçirilmiş bel-sırt cerrahisi gibi epidural yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda veya kesinlikle epidural istemeyen gebelere yapılmaz. Epidural yapılamayan ancak yine de travay-doğum ağrısının giderilmesi istemi olan gebelere, damar veya kas içine ağrı kesici ilaçların sistemik/parenteral uygulanması önerilebilmektedir.

Dünya Sistemik ilaç uygulaması nedir?

Damar içine (intravenöz) ya da kas içine (intramüsküler) verilen ilaçlarla, travay sırasında ağrının azaltılması ancak tamamen ortadan kaldırmadan kontrol edilmesi sistemik ilaç uygulaması olarak tanımlanır. Bu ilaçların uygulanması kararı, kadın doğum doktoru tarafından verilir ve hemşireler tarafından uygulanır. Bu amaçla kullanılan opioid (narkotik) grubu ağrı kesiciler, ağrı kontrolündeki en etkili ilaçlardır. Günümüze kadar bu grup ilaçlardan en çok meperidin, fentanil ve remifentanil kullanımı tercih edilmiştir. Genellikle tam bir ağrısızlık söz konusu olmasa da, ağrıyı körelterek doğum ağrısının dayanılır hale gelmesini sağlarlar.

Standart yolla damar içine uygulamayla ağrı yeterli miktarda kontrol altına alınamazsa, anesteziyolog bu ilaçları yine damar içine hasta kontrollü bir infüzyon pompasıyla uygulayabilir. Ağrıyı kontrol etmek için basıldığında aktif hale gelen bir düğme ile ayarlanmış belli dozda ilaç vermeye programlanmış pompa devreye girer. Ancak bir ünitede yeterli monitör olanakları ile gebeyi birebir takip edecek bir hemşire varsa bu yöntemin güvenle uygulanması mümkündür. Aksi takdirde anne adaylarına önerilmez. Bu uygulamanın en önemli dezavantajları arasında sersemlik ve uyku hali, solunumun yüzeyelleşmesi yanında bulantı-kusma, kaşıntı, kabızlık ve idrarın birikmesi vardır. Emzirmede başlangıçta bir miktar gecikme veya zorluk yaşanabilir.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı’nın özelleşmiş ağrısız doğum ekibi olarak başta epidural olmak üzere rejyonal analjezi/anestezi tekniklerini güvenli bir seçenek olarak anne adaylarımıza sunmaya çalışmaktayız. Ayrıca ağrısız doğum ve sezaryen anestezisi hakkında tüm bilmek istediklerinizi öğrenebilmeniz amacıyla anne adaylarına yönelik hazırlanmış olan http://www.painfreebirthing.com/turkishindex.htm web sitesinde daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Ancak doğumunuzu planlamadan önce kontrolünde olduğunuz kadın doğum ve anestezi ekibiyle görüşüp, sorularınıza yanıt bulmanızda yarar vardır. Sizleri ağrısız doğum ve sezaryen anestezisi hakkında bilgilendirmeyi amaçladığımız bu yazının hepinize faydalı olmasını dileriz. Her gebe kadın doğumu kendince farklı yaşarsa da, doğum öncesinde ve sırasında uyumlu olmak çok önemlidir. Böylesi hem sizin hem de bebeğiniz için yararlı olacaktır. Bu doğum yolculuğunda hepinize bol şans dileriz.

Vitiligo

Uz. Dr. Sevgi Sönmezer

Vitiligo, derinin renginden sorumlu melonoritlerin yıkımına bağlı olarak gelişen beyaz renk değişikliğidir. Halk arasında ALA hastalığıda denir. Kişilerin ellerinde, yüzlerinde beyaz lekeler şeklinde görülür. Nüfusun % 1‘ inde görülür. Hastaların yarısı 20 yaşın altındadır. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte; ırsi, immünolojik, sinirsel ve çevresel etkenler üzerinde durulmaktadır.

Vitiligolu hastalar genellikle hastalıklarının başlangıcını spesifik bir yaşam olayına, krize veya hastalığa bağlayabilirler. Ruhsal ve fiziksel bir travmadan sonra vitiligonun meydana gelmesi sık rastlanan bir durumdur. Stres yükünü arttıran işten ayrılma, bir yakınının kaybı, kaza, hastalık gibi sebepler vitiligoyu başlatabilmektedir. Isı ve ultroviyole ışını, basınç gibi fiziksel travmalarda hastalığı başlatır.

Vitiligo belirgin olarak; pernisyöz anemi, hashimato tiroiditi, diabet, addison hastalığı, pelad, lupus…. gibi otoimmün hastalıklarla da birlikte görülebilir. Fakat vitiligonun seyri bu hastalıklardan bağımsızdır.

Çocuklukta başlayanlarda daha belirgin olmak üzere hastaların yaklaşık % 30‘ unda ailede başka bir vitiligolu hasta vardır.

Hastalığın tanısında wood ışığı muayenesi ve punch biyopsi yardımcı olur.

Hastaların % 20 – 30‘ u uzun bir süre sonra da olsa kendiliğinden iyileşebilir. Vitiligolu hastaya yaklaşımda hastalığın bulaşıcı olmaması gibi özellikleri, seyri,ve tedavi seçeneklerinin anlatılması önemlidir. Tiroid fonksiyon testleri, tiroid otoantikonları araştırılabilir. Vitiligolu deri ultraviyole ışınlarına duyarlıdır ve güneş yanığı kolay oluşur. Özellikle açık bölgelerdeki lezyonlara güneşli ortamlarda mutlaka güneşten koruyucu kremler uygulanmalıdır.

Kortizonlu kremler, pimekrolimus krem, ışın tedavisi, ağızdan alınan ilaçlar tedavide kullanılır.

Immunoterapi ve psikoterapi de tedavide çok yardımcıdır. Hastaların vücut dirençleri yükseltilmeli, psikolojileri düzeltilmelidir…

El Terlemesi Bizi Ne Kadar Etkiliyor?

Prof. Dr. Berkant ÖZPOLAT
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
Göğüs Cerrahisi Kliniği Öğretim Üyesi

Tıpta palmar hiperhidrozis olarak tanımlanan ellerde aşırı terleme hastalığı, çocukluk hatta bebeklik dönemlerinde başlayan patolojik bir durumdur ve genç popülasyonda yaklaşık %1 lik prevelansa sahiptir. Terleme fizyolojik yani normal bir durum olsa da aşırı terleme fiziksel ve ruhsal birçok sıkıntıyı beraberinde getirebilmektedir. Ailelerin gözünden kaçabilen veya önemsenmeyen bu durum çocuğun sosyal hayatını, derslerde olan başarısını ve öz güvenini etkileyebilmektedir.

Terleme vücudun ısı dengesini ayarlayan bir yöntemdir.Doğuştan getirdiğimiz ve çoğu zaman genetik olan özellikler, her insanda terleme miktarını ve terleyen bölgeleri belirler. Tıbbın patolojik kabul ettiği şey terleme değil, aşırı terlemedir. Altta yatan bir organik bir hastalık olmadan bölgesel olarak aşırı terleme “primer lokal hiperhidrozis” olarak adlandırılmaktadır. Yüz, saçlı deri, ense bölgesi, koltuk altları ve eller gövdenin üst kısmındaki aşırı terlemenin en sık gözlendiği bölgelerdir.

Ortamın fazla ısısı yanında heyecanlanma, kızgınlık, endişe benzeri duygusal bir uyarı, bazen kışın ortasında bile kişinin terlemesine neden olabilir. Benzer şekilde, herhangi bir fiziksel aktivite yapılmasa dahi, yüz, koltuk altı ve ellerde zaman zaman damlama şeklinde aşırı terleme görülebilir. Terlemenin yarattığı stres, terlemeyi daha da artırmakta ve ortamdan veya stresörden uzaklaşılmadığı sürece bu kısır döngü devam etmektedir.

El terlemelerinde kişilerin genellikle 12-13 yaşlarında muayeneye getirildiğini görmekteyiz. Bu yaşlarda ortak sorun sınav kâğıtlarının ıslanmasıdır. Ebeveyn ve öğretmenler çocuğun ellerini sınav esnasında, havlu, peçete benzeri yöntemlerle kurulamaya çalıştıklarını, hatta annelerin çocuklara bezden eldiven yaptıklarını görmekteyiz. İleri yaşlarda ise hastalar özellikle tokalaşırken veya el ele tutuşurken sıkıntı yaşamaktadırlar. Koltuk altı terlemesi ise genellikle ergenlik yaşından sonra artmakta ve hastanın hayatı boyunca devam edebilmektedir.

Primer bölgesel terleme tanısı konulabilmesi için terlemenin,

  1. Bölgesel olması,
  2. Gözle görülebilir derecede olması,
  3. Altta yatan başka bir neden olmadan en az 6 aydır devam etmesidir.

 

Bunlara ek olarak şu kriterlerden en az ikisini bulunması gereklidir.

  1. İki taralı ve simetrik olması,
  2. Kişinin günlük aktivitelerde sorunlara yol açması,
  3. Her hafta en az bir kez olması
  4. 25 yaşından önce başlamış olması,
  5. Ailede benzer hikayenin olması ve uykuda terlemenin kesilmesidir.

 

El terlemesi genellikle bebeklik döneminde başladığı aile tarafından fark edilmektedir, koltuk altı ve yüz terlemesi ile birlikte de görülebilmektedir. Özellikle koltuk altı bölgesinin eklenmesi görüntü dışında istenmeyen ve çoğu zaman engellenemeyen ter kokusuna da neden olmaktadır. Gelişme çağında olan bireyde utanma duygusunun başlaması kendini öncelikle arkadaş ortamından soyutlama ilk gözlemlenen sorunlar olmaktadır.

Doktora hangi durumlarda gidilir ve ne kadar fayda sağlanabilir?

Yukarda sayılan bu kriterlere uygun hastalar medikal ve cerrahi tedaviden fayda görmektedirler. Medikal tedavide uygulanan yöntemler bölgesel ve sistemik olarak ikiye ayrılabilir. Ter kesici antiperspirantlar (roll-on, sprey, solüsyon, krem) en sık kullanılan bölgesel yöntemlerdir. Bunların bir kısmı değişik konsantrasyonlarda alkol veya metalik maddeler (aluminyum klorid vs.) içermektedirler. Bazı bünyelerde ciddi tahriş ve ciltte geri dönüşümsüz renk değişikliklerine (kararma) neden olabilirler.

Eller ağza veya göze değdiğinde tatları acıdır ve tüm mukozada olduğu gibi gözde de irritasyona (acıma, yanma, sulanma) neden olur. Diğer bir yöntem olan iyontoferez, bir kap içinde ellere düşük voltajlı bir akım uygulanması ile ter salgısının azaltılması, engellenmesine yönelik bir yöntemdir. Günümüzde en sık başvurulan diğer bir yöntem botox olarak adlandırılan botulinum toksin A nın terleyen vücut bölgelerine injeksiyonudur. Ellere uygulanması oldukça can yakıcıdır ve terleme tam olarak kesilememektedir.

Koltuk altı uygulamaları daha başarılıdır.

Yukarıda belirtilen bu tıbbi yöntemlerin ne yazık ki hiçbiri kalıcı değildi. Botox injeksiyonu en çok 4-6 ay sonrası etkinliğini yitirir ve antiperspiran ve iyontoferez diğerleri günlük çözüm sağlayabilir.Bölgesel terlemeler olan el, koltuk altı ve yüzdeki aşırı terlemelerin tedavisinde kalıcı çözüm %95 üzeri hasta memnuniyeti ile cerrahi tedavi yöntemidir. Tüm dünyada bu ameliyatlar Göğüs Cerrahları tarafından yapılmaktadır. Ameliyat günümüzde tek porttan (tek giriş deliği) yarım santimden küçük bir delikten kamera yardımı ile yapılan, VATS olarak adlandırılan bir yöntemle yapılmaktadır. Ameliyat sempatik zincir ve ganglion denilen aşırı uyarı vererek terlemeyi artırdığı kabul edilen sinirlerin iptal edilmesi temeline dayanmaktadır. Bu işlem sinirin klipsle sıkıştırılması veya ablasyon yöntemleri ile yapılmaktadır. Ameliyat süresi ve ameliyat sonrası toparlanma süresi oldukça kısadır. Hastalar genellikle aynı gün taburcu edilmektedir.

Ameliyat sonrası terleyen bölgenin terlemesi kesildikten sonra vücudun sırt, bel göğüs benzeri herhangi bir bölgesinden terleme %6 civarında görülebilmektedir. Birçok hasta bu bölgelerden olan terlemeleri önemsememektedir.

Ameliyat olmaya karar veren hastalarımızın büyük bir kısmı daha önce ameliyat olan tanıdık ve yakınlarının memnuniyeti sonrası kliniğimize başvurmaktadır. Tüm hastalar multidisipliner bir şekilde farklı Anabilim Dallarının değerlendirmesi sonrası, bir-iki gün süren tetkik ve tahliller yapıldıktan sonra uygun olan vakalar seçilerek ameliyat planlanmaktadır. Bu sayede işlemin başarısı ve hasta memnuniyeti artmaktadır.

Terlemeye yönelik medikal veya cerrahi için başvurabileceğiniz Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi, Türkiye’nin dört bir yanından, hatta yurtdışından başvuran hastalara tedavi seçenekleri sunmaktadır.

Sağlıcakla kalın…

Bel Fıtığı Nedir?

bel-fitigi

Op. Dr. A. Feridun KUNAK

Ortopedi ve Travmatoloji -Akupunktur Uzmanı

Bel kemiklerinin arasında bulunan kıkırdak yastıkçıklarının kayması sonucu bel bölgesindeki sinire baskı yaparak bele ve bacağa vuran ağrılardan oluşmaktadır. Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Bel fıtığı,beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.

Bel Fıtığının Belirtileri Nasıl Anlaşılır?

Bilindiği gibi bel ve bacak ağrısı en belirgin şikayetlerdendir. Zamanla bacaklarda uyuşma ve kuvvet kaybı görülür. Daha önce yaptığı hareketleri yapmada zorlanma da ve hareket kabiliyetinin kısıtlanması ve yürürken topallama gibi şikayetleri olabilir. Hastalık ilerledikçe idrar ve büyük abdestini tutamama veya yapamama, bacaklarda felce doğru gidiş olabilir. Hastalığın bu derece ilerlemesine izin verilmeden tedavisine başlanmalıdır. Tabi ki doktor kontrolünde yapılmalıdır. Halk arasında bilinen,bilinçsizce yapılan bel çekme diye tabir edilen işlemlerden uzak durmak gerekir.

Bel Fıtığının Teşhisi Nasıl Konulur?

Bel ve bacak ağrısı olan her hastaya mutlaka bel fıtığıdır diyerek yaklaşmamak gerekir. Bel fıtığına benzeyen bir çok hastalık vardır. Spor yaralanmalarından, romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından kansere kadar pek çok hastalık bel veya bacak ağrısıyla ortaya çıkabilir. Bu nedenle öncelikle teşhisin ne olduğu hakkında net bir bilgiye sahip olmak gerekir. Tedavide başarılı olabilmek için öncelikle doğru teşhis çok önemlidir. Bel fıtığını teşhis etmekte. Manyetik rezonans görüntüleme metodu ile röntgen önemli rol oynamaktadır.

Devamını okumak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

İdeal Saç Bakımı Nasıl Olmalıdır?

ideal-sacProf. Dr. Ülker GÜL

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı

Saçlar saçlı deriyi dış etmenlerden koruma, termoregülasyonu sağlama gibi birçok fonksiyonu bulunan deri ekleridir. Ancak genellikle insanların en önemli doğal aksesuarlarından biri olarak değerlendirilir. Başka bir nedenle muayene için başvuran olgularda sıklıkla saç ile ilgili sorunlar yakınma olarak dile getirilir. Kimi çok yağlı olduğundan, kimi ince olduğundan şikayet eder. Herkes saçlarının sağlıklı, parlak ve dolgun görünmesini arzu eder. Dermatolojik muayenelerin ya da danışmaların çoğunda kişiler saçlarının iyi görünmesi için, şampuan önerisinde bulunmamızı isterler. Birçok kişi de reklam ve bazı kişilerin önerileri doğrultusunda ciddi harcama yaparlar. Ancak bilinmelidir ki, ‘saç bakımı’ kişiye özeldir ve sadece ürün kullanmak sorunu çözmez; yani arzu edilen güzel görünümü sağlamaz. Hiçbir işlem uygulanmamış bir saçta güzel görünümü sağlayan bir ürün, bir veya birden fazla işlem uygulanmış bir saçta hedeflenen etkiyi yaratmayacaktır. Bu nedenlerle kişiye uygun saç bakımını önerebilmek için saça etki eden faktörlerin iyi bilinmesi gerekir:

• Kişinin doğal saç özellikler: Normal/kuru/yağlı ya da ince/kalın gibi.

• Şekillendirici kozmetik ürün (jöle, saç spreyi, biryantin gibi) kullanımı ve sıklığı

• Fiziksel şekillendirme (ısı ile dalgalandırma veya düzleştirme) tercihi ve uygulama sıklığı

• Kimyasal şekillendirme (Düzleştirme ve perma) varlığı ve sıklığı

• Renk uygulamaları (renk açma, boyama gibi) varlığı ve sıklığı

• Saçlı derinin özellikleri: Kuru, yağlı, kepekli, seboreik dermatitli gibi.

• Yaşadığı iklimin özellikleri: Rüzgarlı hava, kuru hava ya da soğuk/ sıcak/ nemli ortam gibi

• Güneş teması

• Yaşam alışkanlıkları: Hergün yüzme havuzunda yüzme, denize girme gibi

• Yıkama sıklığı

• Kullandığı şampuanın özellikleri

• Kurutma şekli

Devamını okumak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Çocuk Yetiştirmek Sanattır

Uz. Dr. Ayşe YÜRÜMEZ Çocuk Hastalıkları Uzmanı Sevgi; çocuğumuzu başarılı, sevimli uslu ya da güzel olduğu için değil; kendisi olduğu için sevildiği inancını ona verebilmektir. Çocuk yönünden önemli olan sevildiğine güvenmektir. Anne baba olmak dünyada insanların sahip olduğu en güzel duygudur. Bu güzel varlığa sahip olduktan sonra insanlarda nasıl bakacağım, nasıl eğiteceğim düşüncesi başlar. Çocuk … Devamını oku