Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1977 Tokyo doğumluyum. Babam Tokyo Üniversitesine post graduate programı için gitmiş. Gittiklerinde annemle yeni evlilermiş, Ben de orda doğmuşum. Babamın oradaki hocası Prof. Keizaburo Kubo’nun eşi Keiko Kubo annemle hamileliği boyunca öyle içten ilgilenmiş ve bir nevi annelik yapmış ki annem “eğer kızım olursa senin adını vereceğim” demiş ve ben olmuşum. 2 yaşındayken Türkiye’ye dönmüşüz. 5 yaşımda bale derslerine başladım. 8 yaşındayken Ankara Devlet Opera ve Balesinde açılan bale kurslarına kabul edildim. Çankaya İlkokulu, Özel Arı Koleji ve Bilkent Üniversitesinden sonra profesyonel meslek hayatım başladı. Bu sürede hep dans ettim ve tiyatro hayatımda hep vardı. Okuldaki tiyatro kulübünün değişmeyen üyesiydim, özel dans derslerim, workshoplar hep devam etti. 2012 yılında bir kızım oldu, halen kızımla birlikte Ankara’da yaşıyorum.
Oyunculuğa nasıl başladınız?
Oyunculuğa balerin olma hayalim engellenince karar verdim. Ailem bale bölümüne gitmemi istemedi, sanırım mezun olduktan sonraki iş savaşları ortamı onlara böyle düşündürdü. İyi ki öyle yapmışlar. Ben de bir şekilde sahnede olmalıyım diye düşündüm ve tiyatroya yöneldim. Ortaokul ve liseyi Arı Okullarında okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Okulda her türlü sosyal ve sanatsal imkanım oldu. Liseyi bitirince 18 yaşında özgür bir birey olarak hangi üniversiteye gitmek istiyorsam ona gitmem için ailem bana sonsuz destek oldu. Aynı sene hem ÖYS sınavında 2. tercihim olan Hacettepe Psikoloji Bölümünü hem de en büyük hayalim olan Bilkent Üniversitesi Tiyatro bölümünü burslu olarak kazandım. 1 saniye bile düşünmedim hangisine gideceğimi.
Günlük dizinin zorlukları nelerdir?
Günlük dizi bambaşka bir sistem. Biz üç ekip olarak haftada 6 gün çalışıyoruz. Her gün 55 dakika yayınımız var ki haftalık dizileri düşününce bu çılgın bir süre. Ama sistemimiz de ona göre. Yeri geliyor teknik olarak da farklı planlar çekerek işimizi hızlandırıyoruz. Aslında düşününce tekniğimiz, ışığımız, düzenimiz çok farklı. Teknik ekibin de oyuncuların da çalışma süreleri haftalık diziye göre çok daha fazla tabii. Dolayısıyla da daha kalabalık bir ekibiz. Oyunculuk açısından bakarsak oyunculukta değişen bir şey yok, birkaç teknik bilmeniz yeterli. Yani aslında bence kamera önü oyunculuğu diye bir şey yok. Bu da ayrı bir sohbet konusudur zaten.
Canlandırdığınız karakterin size benzeyen yönü var mı?
Ben, Beni Bırakma da Esin karakterini oynuyorum ve Esinle ufacık bir ortak noktam yok. Esin hırsları olan, hedefine ulaşmak için her şeyi göze alan mutsuz bir kadın. Ben Esin’in tamamen tersiyim. Daha doğrusu hiç Esin gibi zor şartlarda ve hırs içinde yaşamadım. Esin yaşadığı hayatı sevmediği için başka dünyalar hayal eden bir kadın. Ben hep mutluydum. Büyük hırslarım hedeflerim olmadı. Birine bilinçli olarak zarar verebilmeyi düşünmek hastalıklı bir durum zaten. Eşinin mutsuzluğunu ve hırsını dramaturjik olarak değerlendirmeye çalışıyorum bazen. Bence Esin sevilmemiş bir çocuk ve sevilmemiş bir kadın. Her şey zincirleme aslında. Mutsuz bir çocukluk bir çok kişilik bozukluğuna sebep olabiliyor sanırım. Ben Esin’i oynarken vicdan sesini kapatıyorum. Vicdanı olan kimse bunları yapamaz. Dolayısıyla Esin’le ortak bir noktam olmadığı gibi Esin gibilerden de uzak durmak için dua ederim hep.
Hiç mesleğinizden sıkıldığınız oldu mu?
Hayır hiç olmadı. Hatta bazen başka işleri olan arkadaşlarıma gittiğimde, mesela bir ofise, bankaya vs “Allah’ım iyi ki ben oyuncu olmuşum, ben buralarda napardım delirirdim” diye düşünüyorum. Bakınca işinden mutlu olan çok az arkadaşım var zaten. Geçen gün hastalandığım için acildeki doktor o gün işe gitmemem için bana rapor yazmak istedi, istemedim. Setime gitmek istedim çünkü orda mutluyum. İşim bana iyi geliyor. Sete, provaya mutlu gidiyorum ben.Şanslı azınlıktanım sanırım. Mesleğimden hiç sıkılmadım ama oynamak istemediğim roller oldu ve bir şekilde oynamadım onları da. O da ayrı bir işkence olabilir bir oyuncu için. Oynamak istemediğim roller de rolden dolayı değil de seyirci tepkisinden dolayı oldu. Maalesef kötü ve ürkütücü tecrübelerim oldu daha önce.Huzursuz oldum, huzursuz edildim, o yüzden şimdi daha temkinliyim Motive olmak için neler yaparsınız? Ben iyi bir oyun ya da sinema filmi izlediğimde mesleğime tekrar tekrar aşık olurum. Benim beslenmem sanat. Bir müzeye gitmek, bir kitapçı gezmek bana nefes aldırır. Uzun süre bir konsere gitmezsem boğulacak gibi hissederim kendimi. Erzurum’da çalıştığım yıllarda çok zorlanıyordum. Bir keresinde CSO Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Erzurum’da bir konsere gelmişti, tüm konseri gözyaşları içinde dinlemiştim. Sanatsal aktivitelerden uzak kalmak yaşama sevincimi kırıyor. O yüzden sanırım benim motivasyonum da “iyi yapılan sanat.
Yazının devamını Haziran 2018 sayımızda okuyabilirsiniz.