Buket Yücel
Güzün sonlarına doğru dallarında turuncu, kırmızı yemişlerin belirmeye başladığı çalılar, kış gelip tüm renkler solduğunda bahçelerin tek renk cümbüşünü oluşturur ve kışın doğada yiyecekler azalmış ve hava soğumuşken afiyetle yenecek yemişlerini kuşlara sunarlar. Kış bahçelerine bakıyorum bu güzel renkli yemişleriyle dallanıp budaklanmış çalılarda yemişler hiç eksilmiyor, çünkü kuşlar gelmesin diye dallarına CD’ler bağlanmış. Su borularının köşelerine konamıyor güvercinler, çünkü dikenli demirlerle kaplanmışlar, kuşlar konamasın, bir kuytuda ısınamasın diye. Çatıların saçaklarına sık aralıklarla yapılmış demir dikenler gözüme çarpıyor. Ne güvercin, ne serçe, ne kumru,
ne saksağan etrafı seyretmeyi en çok sevdikleri çatı uçlarına konmasınlar, her yer temiz kalsın, kirlenmesin binanın beyaz boyası bozulmasın, bir kanat çırpmasın diye bu insanlığın çabası.
Halbuki, Üsküdar’da Selimiye Camii’sinin, Yeni Valide Cami’sinin, Fatih Cami’si kütüphanesinin, Laleli’deki III. Selim Türbesi’nin, Eminönü’ndeki Yeni Cami’nin dış yüzlerinde saçak altlarında serçe ve güvercinler korunsun, ısınsın diye ince ince işlenerek yapılmış varlığını hâlâ sürdüren serçesaraylar, kuşevleri bizim değil mi? Ne oldu bu ince düşünceli mimari kültürümüze? Tarihi eserlerimizde birbirinden güzel bu serçesaraylar, kapıları, kuşlar hava alsın diye yapılmış pencereleri, balkon şeklinde konsollarıyla her biri bir sanat eseri ve tarihi sevgiyi gösteren artık yok olmuş simgeler. Bir zamanlar var olmuş duyarlılığın işaretleri. Dikensiz, engelsiz, bencilce tek başına sahiplenilmeyen hayatın evlerin, insanlarına, mimarlarına, ustalarına ait izler.
Çocuk Kalbi Yazarı Edmando de Amicis’in İstanbul’a geldiğinde gözlemlerinde, İstanbul’un her yeri kuşlarla dolup taşmakta, serçeler evlerin pencerelerinden girip kadınların çocukların ellerinden yem yemekteler. Ve şöyle demektedir İtalyan yazar: ‘Türkler için bu kuşların güzel bir manası ve hayırlı bir tesiri vardır. Kumrular sevdaları korur, kırlangıçlar yuva yaptıkları evleri yangından muhafaza eder, leylekler her kış Mekke’ye Hacca gider, deniz kırlangıçları müminlerin ruhlarını cennete götürür.’ Demek artık ne sevdaya, ne maneviyata ne meleklere ihtiyacımız var. Kanatlar bizden uzak olsun, kirlenmesin balkonlar!
Yazının devamı Haziran 2017 sayımızda